15 Temmuz'u Sîneye Çekmenin Bedeli

Amerika Birleşik Devletleri 15 Temmuz 2015'te Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve onun şahsında Türkiye'ye karşı elindeki 'en tehlikeli kartı' kullanırken 'suç üstü' yakalanmıştı. O kart Pensilvanya'da 1999'dan beri mûkîm Fethullah Gülen ve onun kontrol ettiği ve artık 'istihbâri' yönü önemli ölçüde ortaya çıkmış 'kripto örgütü'ydü.

Amerikan yönetiminin, belki daha doğru bir tâbirle 'müesses nizâmı'nın Tayyip Erdoğan'dan uzunca bir süredir kurtulmak istediği bir sır değil. 2002 sonundan başlayarak Erdoğan hükümetlerinin izlediği dış politika Amerika'nın bölge hesaplarıyla hiçbir şekilde örtüşmedi, örtüşmüyor. Amerika, gerek Barack Obama gerekse Donald Trump  dönemlerinde Erdoğan'ın başında bulunduğu Türkiye'yi 'sıkıntı veren' ve giderek 'yörüngeden çıkan' bir ülke olarak görüyor. Türkiye'nin ama asıl Erdoğan'ın Amerika'ya ne kadar sıkıntı verdiğini onun 'canına kast etmeye' cüret edecek hale gelmelerinden anlayabiliyoruz.

Uluslararası ilişkilerde bir ülkenin bir başka ülkenin Cumhurbaşkanının canına kast etmeye niyetlenmesi 'bedeli ağır' bir hamledir. Böylesi tehlikeli kartlar ancak bir kez kullanılabilir, başarılı olursa zaten ' sorun ' çözülmüştür, ama eğer olmazsa ve o ülkeyle ilişki sürdürülmek isteniyorsa zaman o kart 'devre dışı ' bırakılır.

Oyunu kuralı budur.

Meclis'in bombalandığı, insanların tank ateşiyle, savaş uçaklarının bombardımanıyla katlediği 15 Temmuz darbesinin emri Amerika'dan verilmişti. Darbenin emrini veren örgüt lideri Amerikan güvenlik ve istihbarat birimlerinin koruması altında yaşıyor.

Vahim bir tablo.

Amerika, bu oyunun devamını istiyorsa artık o kartı devredışı bırakmak zorundaydı. Ama bırakmadı, zira Türkiye işte tam o noktada hayati bir hata yaptı ve işi alttan almayı, 'Amerika kaynaklı' bu darbe hamlesini 'sîneye çekmeyi' tercih etti. Şüphesiz ki, bunu Amerika ile ilişkilere real politiğin penceresinden bakarak yaptı. Muhtemelen o noktadan sonra Amerika'nın artık 'son kurşununu' da attığını düşünerek bundan sonra kendisiyle bir işbirliği arayışına gireceğini ummuştu. 

Yanlış bir hesaptı. Aradan geçen zaman bu hesabın yanlış olduğunu kanıtladı.

Bu kadar küstah ve hoyratça bir saldırıyı hiç bir ciddi devlet karşılıksız bırakmaz. Türkiye, o günlerde Amerika'ya darbenin liderinin derhal kendisine teslim etmemesi halinde neler yapabileceğini gösterebilmeli ve ve o kararının da arkasında durabilmeliydi. O gün en üst seviyeye tırmandırılması gereken kriz zirve noktasında çözülebilir, böylece sonrasındaki krizlerin önü alınabilirdi. T

ürkiye de güya 'reel- politik' mantığıyla bunu sîneye çekti ama Amerika FETÖ kartını bırakmadı. Amerika ile ilişkilerdeki 'sıtma hali' her gün her hafta patlak veren yeni krizlerle devam ediyor.

Bir başka deyişle Türkiye15 Temmuz kepazeliğini sîneye çekmiş olmanın bedelini ödüyoruz.

BÖLGEMİZDE BÜYÜK HESAPLAR GÖRÜLÜYOR

Soğuk Savaş'tan sonra bölgesel hesapların görülmekte olduğu olağünüstü bir 'tarihi an' yaşıyoruz.Türkiye'nin, terör örgütleri, kripto yapılar ve ekonomik araçlar üzerinden bir 'kuşatma' ile karşı karşıya olduğu apaçık bir gerçek. Türkiye'nin 2013 yılından itibaren önce IŞİD ve PKK; ardından FETÖ örgütü üzerinden15 Temmuz darbesiyle hizaya çekilmek istendiği inkâr edilemez. 

Bugünlerde de ekonomik araçların devrede olduğunu görüyoruz. Doların altı TL sınırına dayanması, hatta zaman zaman üzerine çıkması sadece Türkiye'deki ekonomik kırılganlıkla açıklanamaz.

MİLLİ TESÂNÜD İHTİYACI

Türkiye bunu aşar mı? 15 Temmuz gibi dehşet bir bâdireyi atlatabilmiş bir ülke ve millet elbette aşar. Ancak böyle 'muhataralı zamanlarda' eski tâbirle 'millî tesânüt' içinde olmak önemlidir.

Türkiye'deki kimi çevrelerin döviz üzerinden ekonominin ateşinin yükselmesi karşısında ellerini ovuşturduklarını, 'Tayyib'i dolar üzerinden haddini bildiriyorlar' diye için için sevindiklerini görüyoruz. Bir memlekette bu kadar çok 'hain' olmayacağına göre bu durum en hafif tâbiriyle 'cehaletle' açıklanabilir. Böyle bir 'sevinç' ancak nasıl bir dönemden geçmekte olduğumuzu idrak edemeyen, aynı zamanda Erdoğan'a karşı da 'alerji' içinde olan insanlarda görülebilir.

Bunlara diyecek bir sözümüz yoktur, tarih bu tavrı kaydeder. İleride bunlar ya kendilerinin ya çocuklarının önüne konulur.

Ama böyle devirlerde akıl ve mantık zemininde hareket eden, ehliyet ve liyâkati tartışılmaz kadrolarla çalışan, o dayanışma ruhuna uygun bir devlet idaresi beklemek milletin hakkıdır.